EN YENİLER
Milli hava platformları Türk mühendislerine emanet
Bayraktar TB3 SİHA, 9'uncu test uçuşunu tamamladı
Türkiye'nin savunma sanayisindeki son durumu
Milli Helikopter Yakalama ve Transfer Sistemi KUŞKAPANI Kabul Testlerini Tamamladı
Savunma Sanayii için Eğitim Kurumu Örnekleri Geliyor
Türkiye'nin Güneş Paneli Üretimindeki Sıradaki Hedefi İkincilik

Atlantis ve Mu Kıtaları; Kayıp mı? Efsane mi?

Mu kıtası hakkında ilk bilgiler James Churchward’a dayanıyor. İngiliz vatandaşı olan Churchward,  “asker, araştırmacı, kaşif, balık uzmanı, maden bilimcisi, tarihçi” olarak tanımlanıyor ama onu ön plana çıkaran kaşif özelliği ve özellikle de Mu kıtası hakkındaki çalışmaları.

Churchward, 1883’de Hindistan’da bulunuyor ve manastırları dolaşıyor. Batı Tibet’teki bir manastırda  “Büyük Rahipler Kardeşliği”’ nin önde gelen üyelerinden biri olarak çalışan baş rahip Rishi, Churchward’a 15 bin yıl önce yazılmış  “Naacal Tabletleri”’ni gösteriyor. Churchward, rahiplerin yardımıyla Naga-Maya dilini öğreniyor ve yıllar süren bir çalışmayla bu tabletleri çözümlemeyi başarıyor.

James Churchward hayalî haritasının (1927)  gazete basımı.

Naacal çözümlemelerini 5 kitapta toplayan James Churchward,  “Kayıp Kıta Mu İnsanın Anavatanı” (1926), “Kayıp Kıta Mu” (1931),Mu’nun Çocukları” (1931), “Mu’nun kozmik güçleri”(1933) ve “Mu’nun kutsal sembolleri” (1935) adlı kitaplarını peş peşe yayınlıyor.  Churchward, değişik kanıt ve ipuçları bulduğu 20 farklı ülkede yoğunlaştırdığı araştırmalarını 50 yıl boyunca sürdürüyor.

Kayıp Kıta Mu kitabındaki hayalî harita (Churchward,1931)

James Churchward’ın Çalışmaları

Churchward’un çalışmalarıyla dikkatleri çeken kayıp kıta Mu’nun yeri Büyük Okyanus’ta, Asya kıtasıyla Amerika kıtası arasında ve  neredeyse Avustralya’dan birkaç misli büyüklükte gösteriliyor. Mu kıtasının kuzeyinde Hawaii, güneyinde Fiji ve Paskalya Adaları yer alıyor,  kuzeyden güneye 3000 mil, doğudan batıya 5000 mil kadar uzanan büyük bir kıta olduğu ileri sürülüyor. Günümüzde Polinezya, Mikronezya, Melanezya, Fiji ve Hawaii takmadalarını oluşturan adaların da muhtemelen bu kıtadan arta kalan kara parçaları olduğu düşünülüyor.  Churchward’ a göre; Mu ana kıtasında 50.000 yıl önce 64 milyon kişi yaşıyordu ve bu insanların sembolizme dayanan tek tanrılı bir dini vardı.  Yazıtlarda geçen, sonradan diğer kıtalara ve Atlantis yoluyla Mısır’a da taşınmış olan  “Ra” sözcüğü güneş anlamına gelip, daire ile ifade edilen güneş sembolüyle tek tanrıyı simgelemede kullanılıyordu. Mu imparatoru da “Mu’nun güneşi” anlamında “Ra-Mu” adıyla ifade ediliyordu.

James Churchward’ın Mu’dan göçenlerin diğer kıtalara nasıl dağıldığını açıkladığı harita (1931)

Churchward’un çözümlemelerinde, teknolojik olarak çok gelişmiş olan Mu uygarlığının 70.000 yıl önce diğer kıtalarda koloniler oluşturmaya başladığı, bu kolonilerin en bilinenlerinin Hindistan, Babil, Pers, Mısır ve Maya kolonileri olduğu ileri sürülüyor. En büyük koloninin ise başkenti günümüzde Gobi Çölü’nün uzandığı bölgede bulunan Uygur İmparatorluğu olduğu belirtiliyor. Churchward, Çin’in Xian şehrine 100 km uzaklıktaki Qin Ling Shan dağlarında 400 piramitin bulunduğunu ileri sürerek, bunların Büyük Uygur İmparatorluğuna ait olduğunu iddia ediyor. 

Böylece, Uygur İmparatorluğu’nun Mu uygarlığıyla ilintisini gösteren yazıtlar sonuçta Türk kökenini de Mu kıtasına dayandırmış oluyordu- ki, bu konu  Atatürk’ün de dikkatini çekmiş ve  bir ekip tarafından araştırılmış.

Bu konuda, Mayalar ve Türkler arasındaki ilişkiyi araştırmak üzere görevlendirilen Tahsin Mayatepek’in, Türk Dilini Tetkik Cemiyeti Başkanı İbrahim Necmi Dilmen’le yazışmalarından sonra Atatürk’e raporlar gönderdiği biliniyor. Bu raporlardan 7- 13 no’lu rapora kadar ulaşılabilmiş olup, Turan Dursun’un da 1978 yılında 14. rapora ulaştığını açıklayarak yazdığı bir inceleme yazısı mevcut.

Churchward’ın Çalışmalarının Jeolojik İspatı Var Mı?

İzleri ancak farklı kolonilerde bulunan yazıt ve tabletlerle sürülebilen Mu uygarlığının Amerika’dan Mısır’a, Orta Asya’dan Mezopatamya’ya kadar yayılmış olduğu düşünülüyor. Kıta dışındaki uygarlıklarda bulunan kitabelerde belirtildiğine göre Mu kıtası, 12.000 yıl önce bir deprem, tsunami veya tufan sonucunda yok olmuş.

James Churchward, mineralog-arkeolog Dr. William Niven’in  1921-23 yıllarında Meksika’daki Theotihuacan Palenk Piramidi’nde ortaya çıkardığı ve günümüzde Mexico Müzesi’nde bulunan 2600 tablet ve piramit duvarlarına kazınmış yazılar üzerinde yaptığı çalışmalarda piramidin duvarına kazınmış yazıda Mu’nun batışının; “6 Kaan yılı Zak ayı II Maluk günü başlayan korkunç yer sarsıntısı, 13 Şuen’e kadar devam etti. Mu kıtası felakete kurban gitti. Mu ülkesi iki kere kalktıktan sonra bir gece çöktü, üstünü sular kapladı. Toprak bir kaç defa havaya kalktı ve oturdu. Felaket, 64 Milyon insanın ölümüne sebep oldu.” ibareleriyle tasvir edildiğini belirtiyor.Mu kıtasından Çin’e ve çevre adalara kaçanların bıraktıkları kitabelerde de benzer batış ve kaçış ifadeleri yer alıyor. Bu yazılı kayalarda yapılan C14 karbon testleri bunları 14 bin yıl önceye tarihlendiriliyor.  

British Museum’da bulunan eski bir Maya kitabı olan “Troano El Yazması”, Madrid Ulusal Müzesi’nde bulunan Maya kitabı olan “Cortesianus Kodeksi”, Paul Schlieman tarafından Tibet’te bir Budist tapınağında bulunan“Lhassa Belgesi”, Yucatan’da (Meksika) Uxmal Tapınağı’ndaki yazıtlar, Meksiko şehrinin 96 km güneybatısında yer alan Xochicalo Piramiti yazıtları ve  Perezianus ve Dresden verileri Churchward’un yararlandığı ve tezini desteklediğini ileri sürdüğü kaynaklar. 

Kitabe, tablet veya duvarlarda bulunan yazıtlar, Churchward’ın en tartışmasız kanıtları olarak kabul edildi ama sonuçta bunların birer anlatı olması, bu anlatıyı destekleyecek bilimsel verilerin bulunmayışı, bilim çevrelerince yeterli görülmedi.

Daha sonra, Arkeolog Egisto Roggero, D’Espiard de Cologne ve Hans Santesson konuyla ilgilenen önemli araştırmacılar oldular.  Ancak veriler jeolojik olarak desteklenemedi. Çünkü, levha tektoniği çalışmaları Büyük Okyanusun tabanında batmış bir kıtayı kanıtlayacak bulguyu vermedi.

Yonaguni Açıklarındaki Bulgular Mu Kıtası Mı?

İleri sürülen çeşitli belge ve bulgulara rağmen arkeolojik olarak da yaygın bir kabul görmeyen Mu kıtası, günümüzde de bir efsane olarak kalmaya devam ediyor. Ancak bu durum, araştırmaların büyük bir heyecanla devam etmesine engel olamıyor.  Konuyla ilgili en popüler tartışma 2015 yılında Japonya’nın Okinawa adası yakınlarındaki Yonaguni açıklarında 1986 yılında deniz dibinde keşfedilen piramit benzeri kayalıklar hakkında yapıldı. Ryukyu Üniversitesi’nde  deniz jeolojisi araştırmacısı olan Maasaki Kimura  bu kayaların açıları, stratejik olarak yerleştirilmiş muntazam delikleri, estetik üçgenlerini ve üstünde Kaida alfabesine benzeyen oymaları  kanıt olarak göstererek buranın bir anıt mezar olduğunu, bu yapı içinde bir piramit, kaleler, yollar, anıtlar ve bir stadyumun da tespit edilebilir durumda olduğunu ileri sürdü. Boston Üniversitesi’nden Profesör Robert Schoch ise  “Temel jeoloji ve tarihsel jeoloji; özellikle çok sayıda fay ve tektonik aktivitelerin bulunduğu alanlarda kumtaşlarının düzlemler boyunca kırılma eğiliminde olup size fazlasıyla düz kenarlar verir.” ifadesiyle, litolojik özelliklerle, yapısal jeoloji faktörlerinin böylesi bir görüntüyü sağlayabileceğini belirtti ve Kimura’nın kurguladığı geometriyle, şehir kurgusuna karşı çıktı.

Mu Uygarlığının bir kolonisi olduğu ileri sürülen Atlantis kıtası için söylenceler de benzer nitelikte. Atlantis’e ilk olarak Platon’un “Timaeus” ve “Critias” kitaplarında rastlanıyor. Platon’a göre Atlantis, M.Ö.9500’de Batı Avrupa ve Afrika’nın birçok kısmını fethetmiş ve neredeyse Atina’yı da fethedecekken,  şiddetli depremler ve taşkınlar sonrasında bir gecede okyanusa batmış ve denizen altında yok olmuş bir uygarlık.

Atlantis Hikayesinin Çıkışı

Platon, M.Ö. 350’de yazdığı diyalogda Atlas Okyanusunda  Cebelitarık Boğazı’na karşılık gelen “Herkül Sütunları”  ve Batı Atlantis kıtasından bahseder. Platon’a göre; Atlantis, Mısır’a kadar olan bölgeyi kontrol etmekte olup, gelişmiş teknolojisi, büyük ordu ve donanması sayesinde çok zengindir. 

Atlantis hikayesinin asıl ortaya çıkışı Mısırlı bir keşişle başlıyor. Mısırlı keşiş Sonchis hikayeyi ünlü Yunan şairi Solon’a,  Solon Dropides’e,  Dropides de torunu olan  Atinalı devlet adamı Kritias’a anlatıyor. Kritias, Sokrates’in evindeki bir felsefe sohbetinde bu hikayeden bahsediyor. Ve, Atlantis’le ilgili araştırmalar o günden itibaren başlıyor. 

Çözümlenmiş Naacal Tabletleri’ndeki anlatımlarda, Mısır hiyerogliflerinde, papirüslerde, Maya yazıtlarında, efsane ve ilahilerde de sık sık Atlantis değinmesiyle karşılaşılıyor. Örneğin, Saint Petesburg (Rusya) Müzesi’nde bulunan bilinen en eski papirüslerden birinde,  Firavun Set’in bir grup araştırmacıyı Atlantik Okyanusu’na gönderdiği, bu grubun görevinin Mısırlılara bilgeliği getiren ataların anavatanlarını araştırmak olduğu yazılı. Heinrich Schliemann tarafından Troia’da (Çanakkale)’da bulunmuş  “Baykuşlu Vazo”  ve  “Kuş Sfenksi” üzerinde yer alan “Atlantis Kralı Kronos’dan”  yazılı ithaf yazıları da tartışmasız arkeolojik kanıtlar olarak gösteriliyor.

Anthanasium Kirder (1664), “Mundus Subterraneus”  başlıklı kitabında bir Atlantis haritası veriyor.

Bu verilerin hep birlikte incelenmesi, Atlantis kıtasında yaşayan toplumun çok gelişmiş bir uygarlık seviyesine sahip olduğunu işaret ediyor. Bazı yazıtlar,  bu toplumda devler, cüceler ve çeşitli insanımsıların hep birlikte yaşadığını ifade ediyor.

Teosofik Cemiyeti”nin kurucularından Madame Helena Petrova Blavatsky ise yorumlamalarını “Gizli Doktrin” (1988) adlı kitabında Atlantis kıtasında yaşayan toplumda Mu asıllı Rmoahaller, Tlavatliler, Toltekler, Turanlılar (Türklerin ataları), Samiler, Akadlar ve Moğollar olarak  7 alt ırk  belirleyecek  kadar ilerletiyor.

Eski çalışmalarda Atlantik okyanusunun ortasında gösterilen Atlantis kıtası, son yıllarda gelişen teknolojinin kullanılmasıyla farklı yorumlarla farklı coğrafyalarda konumlandırılıyor. Bunlardan en ilginç olanı, Robert Sarmast’ın  efsane ve mitlerde ifade edilen 50 farklı  fiziksel işareti kullanarak yoğunlaştığı Kıbrıs yayı ve Doğu Akdeniz kıyıları (Levantine havzası).

Robert Sarmast’ın batimetrik incelemelere (2006) dayandırdığı Atlantis haritası.

Amerika Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) haritaları ve veritabanlarından faydalanan Sarmast bu verileri yeterli bulmayınca, Jeofizikçi John K. Hall’den bir Rus petrol gemisinin  1980 yılında Doğu Akdeniz deniz tabanından topladığı dijital verileri de alıyor.  Tüm verileri birleştirerek bölgenin 3 boyutlu haritalarını ve batimetrik (derinlik) haritalarını çıkartan Sarmast’a göre; Atlantis kıtası, Doğu Akdeniz’de (Levantine havzası) bugünkü Kıbrıs’la Suriye’nin arasında yer alıyor. Bugünkü Kıbrıs, batan Atlantis kıtasının en üst noktasını oluşturuyor.  

Efsane Devam Ediyor

Atlantis ve Mu kıtalarının yok oluşuyla ilgili kayda değer üç teori ileri sürülmüş. Karbon testlerine göre bu kıtaların 12.000 yıl önce şiddetli bir deprem ve depremin neden olduğu tsunami sonucunda batarak yok olduğu konuyla ilgilenen her kesimden araştırıcının ortak fikri. Teorilerden biri, çok büyük bir meteorun dünya ekseninde sapmaya yol açacak bir şiddetle Mu kıtasına çarptığını ileri sürüyor. Bu teoriye göre Mu kıtasından bu kadar az belirti kalmasının nedeni de meteor çarpması sonucunda Pasifik çukurunun oluşması. Bu teori, diğer kıtaların bu çarpmadan etkilenmeyişlerine bir yorum getiremediği gibi jeolojik olarak da desteklenmiyor. James Churchward tarafından savunulan diğer bir teori bu kıtaların batışını jeolojik nedenlere bağlayarak, Atlantis ve Mu kıtalarının denizden yükselmelerine bu kıtaların altında bulunan büyük gaz kütlelerinin sebep olduğunu, bu gazların zamanla bazı zayıf noktalardan yeryüzüne çıkarak içinde bulundukları ceplerin boşalmasına ve  bu nedenle ceplerin üzerinde yer alan kıtaların batmasına yol açtığını ileri sürüyor. Jeolojik verileri eksik olan bu teori, kıtaların batmasını dayandırdığı olayın birbirinden hayli uzakta olan iki kıtada birden aynı anda ya da çok kısa aralıklarla nasıl gerçekleştiğini açıklayamıyor.

Bazı Tibet, Maya, Hindu belgeleri, söylenceleriyle, Tevrat gibi din kitaplarında ve mitoslarla karışmış efsanelerde ise bu iki uygarlık arasında savaş çıktığı, bu savaşta bugün bile erişilemeyen düzeyde üstün silahların kullanıldığı, bu üstün silahların bir sıcaklık şokuna yol açtığı, böylece büyük depremlerin ve dev dalgaların (tsunami) oluştuğu ve bu kıtaların karşılıklı olarak aynı anda batarak yok olduğu ileri sürülüyor. Ayrıca, Mu ve Atlantis halklarının Tanrıya ortak koşma, azgınlık, sapıklık, üstün genetik ve tıp çalışmalarıyla doğa olaylarının işleyişine karışmak ve teknolojiyi kötüye kullanmak gibi sebeplerle cezalandırıldığına ilişkin kabuller de mevcut.  

Günümüz teknolojisiyle yapılacak yerçekimi araştırmalarıyla, herhangi bir yerdeki çökmüş bir kıtanın kolaylıkla saptanabileceği göz önüne alındığında kayıp kıtaların yine efsane olarak kalacağı görülüyor…  

Kaynaklar

Allen, J.,  2006, (Çev. Tayanç, D.), Bilinmeyenler  Ansiklopedisi, Gün Yayıncılık, 144s

Churchward, J., 1931, The Lost Continent of Mu, (Çev.,Tornay,P.) 2015, Kayıp Kıta Mu, Omega Yayınevi, 400s.

Churchward, J., 1931,  The Children of Mu, (Çev. Tornay,P.,2013) Batık Kıta Mu’nun Çocukları, Omega Yayınevi, 280s.

Churchward, J.,  1933, The Sacred Symbols of Mu, (Çev.Özdal,E.), Kayıp kıta Mu’nun kutsal Sembolleri, 2015, Omega Yayınevi, 288s.

Meydan, S., 2009, Atatürk ve Kayıp Kıta Mu, İnkilap Kitapevi, 240s.

Sarmast, R, 2006, (Çev.Türe,S.), Atlantisin keşfi/Atlantis Kıbrıs Açıklarında mı?, Kozmik Kitaplar Yayınevi, 240 s.

Sarmast, R., 2011, (Çev.Türe,S.), Kayıp Cennet, Atlantis, Neden Kitap Yayınevi, 240s.

Şenoğlu, K., 2006, Mayatepek Raporları Türk Tarih Tezi ve Mu Kıtası, Kaynak Yayınları, 238s.

http://www.atlantisquest.com/Carnac.html

http://buduncar.com/?p=969

http://discoveryofatlantis.com/

http://evolving-souls.org/the-unknown-tragedy-of-adam-and-eve/

http://www.heartcyprus.com/blog/is-cyprus-the-lost-atlantis

http://www.machupicchu.org/

http://www.machupicchu.com/peru/tours

http://www.netguncelhaber.com/atlantis-nerede-ve-ne-oldu-7316.html

http://sacredsites.com/americas/peru/machu_picchu.html
http://www.sacred-destinations.com/france/carnac-stones

http://www.sacred-texts.com/atl/ataw/atawintr.htm

http://www.spaceexplorer.tv/2014/07/space-explorer-uzay-bilimleri-antik-su-alti-sehri-japonlarin-atlantisi-mi-video-yonaguni.html

https://tr.wikipedia.org/wiki/James_Churchward

http://whc.unesco.org/en/list/274

https://tr.wikipedia.org/wiki/Atlantis
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mu

http://en.wikipedia.org/wiki/El_Dorado
http://en.wikipedia.org/wiki/Carnac_stones
http://en.wikipedia.org/wiki/Machu_Picchu

Paylaş
Paylaş
Paylaş
Paylaş
Paylaş
Benzer Yazılar
deprem
İzmir Depremi'nin Bilançosu
GES
GES Projeleri İçin Geoteknik Raporun Hazırlanmasına İlişkin Özel Teknik Şartname Önerisi
nükleer
Nükleer Güç Santralleri ve Nükleer Teknoloji
izmirss
Unutulan Proje: RADIUS
1424653
TOGG, Batarya Modülü İçin Farasis İle Anlaştı
DCIM100MEDIADJI_0168.JPG
Alsancak Limanı'nda Ro-Ro Operasyonları Yeniden Başladı
Ekran Alıntısı
"Depreme Karşı Tekiz" Girişiminden 7 Maddelik Eylem Planı
D_giKQnWsAIPARD
Türkiye'nin İhtiyacı Yassı Çelik Üretimi Hakkında Öneriler
FARM-2048x1263
Organik Tarım Uydurması
thumbs_b_c_e428879bb34d1f9546287414ad1e9f7f
Kıyı Emniyetinin İlk Kadın Römorkör Kaptanı, Dümeni Başında
röpdeneme2
Prof. Dr. Sencer İmer ile Türkiye'de Demir - Çelik Sanayisinin Değerlendirmesi
thumbs_b_c_edf5aed117b870772be9ac2eff6dbd14
Türkiye’nin Mühendis Kızları Geleceği Aydınlatacak