Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü Kaynak Yönetimi ve Balıkçılık Daire Başkanı Doç. Dr. Mahir Kanyılmaz, göller ve iç su kaynaklarına çeşitli şekillerde taşınıp, getirilmiş, ekolojik dengeye zarar veren istilacı türlere dikkat çekti.
Türkiye’de Akdeniz başta olmak üzere, son yıllarda Süveyş Kanalı ve gemilerin balast sularıyla denizlerie taşınmış birçok istilacı deniz canlısı bulunuyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü Kaynak Yönetimi ve Balıkçılık Daire Başkanı Doç. Dr. Mahir Kanyılmaz, denizlerdeki istilacı tehlikeli türlerin yanı sıra, göller başta olmak üzere iç su kaynaklarına çeşitli şekillerde taşınarak getirilmiş ve ekolojik dengeye zarar veren istilacı türlere de dikkat çekti.
SADECE BİRİ TÜKETİLEBİLİYOR Doç. Dr. Kanyılmaz, iç sulardaki en tehlikeli ve en çok zarar veren istilacı türlerin, sivrisinek balığı, zebra midyesi, İsrail sazanı, güneş balığı, gümüş balığı ve çakıl balığı olduğunu aktardı. Bu istilacı türlerin iç sularda ekolojik yönden zararlı olduğuna işaret eden Doç. Dr. Kanyılmaz, içlerinden sadece İsrail sazanının tüketilebildiğini, diğerlerinin akvaryum balığı olduğunu kaydetti.
CANLI SU ÜRÜNLERİ İZNE BAĞLI
Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün ülkemizin sucul ekosisteminde sucul biyolojik çeşitliliğin korunması, kullanılması ve geliştirilmesiyle ilgili görev ve sorumluğa sahip olduğunu belirten Doç. Dr. Kanyılmaz, 1380 sayılı su ürünleri kanununda yapılan güncellemeyle ülkemize canlı su ürünü getirilmesi ve su ürünlerinin dışarıya çıkarılmasının bakanlık iznine tabi olduğunu vurguladı.
SU KAYNAKLARINA BIRAKILMASININ CEZASI VAR
Su kaynaklarına sucul canlıların izinsiz bırakılmasının yasaklandığına dikkat çeken Doç. Dr. Mahir Kanyılmaz, “İzinsiz sucul canlıları kaynağa bırakanlara 10 bin TL, kurumlara 20 bin TL cezai yaptırım getirildi. Bakanlığımız bu konuda son derece hassas olup, gerek denetim ve ihbarlarla gerekse sosyal medya hesaplarının takibiyle izinsiz sucul canlıları kaynaklara bırakanlara cezai yaptırımlar uygulamaktadır” dedi.
AKVARYUM HOBİCİLERİNE ÇAĞRI
Ayrıca STK’lar ve bilimsel kuruluşlarla işbirliği içinde farkındalık ve mücadele çalışmaları yürütüldüğünü de anlatan Doç. Dr. Kanyılmaz, “Vatandaşlarımızın da bu çabalara destek vermesi ve bir yerden bir yere sucul canlı taşıyıp bırakmamaları, özellikle akvaryum hobiciliği yapanların sıkıldıklarında balıkları doğaya bırakmamaları, aldıkları yere götürmeleri önemle rica olunur” çağrısında bulundu.
TRAKYA’DAN TÜM TÜRKİYE’YE YAYILDI
İç su kaynaklarında ekosisteme en çok zarar veren sucul türler ve bunların özellikleri ise şöyle: Gümüşi havuz balığı (Carassius gibelio): Halk arasında İsrail sazanı, Çin sazanı olarak da adlandırılıyor. Yüksek üreme kabiliyetine sahip. Hızla çoğalarak ortama hakim olur. Sazan ve sazangil türleri üzerinde olumsuz etkileri bulunuyor. Normal dağılımı Kuzey Avrupa, Çin ve Rusya gibi Asya ülkeleri olmasına rağmen bu türe Meriç nehrinin taşması sonucu Bulgaristan’dan iç sularımıza taşındı ve Türkiye’de ilk 1988’de Gala Gölü’nde rastlandı. Kısa sürede hızlı yayılma göstererek, önce bütün Trakya bölgesini istila etti, daha sonra Türkiye’nin en doğudaki yerlerini de içine alacak şekilde, birçok bölgesinde görüldü.
AKVARYUM HOBİCİLERİ GETİRDİ
Güneş levreği (Lepomis gibbosus): İstilacılığı yüksek bir tür. Geniş besin tercihi, farklı habitat ve koşullara uyum yeteneğinin yüksek olması bu türün istilacı olmasında etkili. Güneş levreği ya da güneş balığı olarak bilinir. Akvaryum hobicileri ve olta balıkçıları tarafından taşındığı düşünülüyor. Ülkemiz iç sularında dağılımı giderek artıyor. Yerli tür değil. Ekonomik değeri yok. Yerli türlere ve ekonomik balık türlerine zarar verme potansiyeli bulunuyor.
EN TEHLİKELİ 100 İSTİLACI ARASINDA
Sivrisinek balığı (Ghambussia sp.): Küçük yapısıyla zararsız olduğu düşünülen tür, bırakıldığı sularda bazı balık ve iki yaşamlıların yumurtalarını yiyerek, plankton komüniteleri üzerinden yoğun şekilde beslenerek, diğer türlerle besin ve alan rekabetine girerek ekosistemlerin bozulmasına neden oluyor. Bütün istilacılar gibi yerleştiği ortamlardan çıkarılması oldukça zor. Tüm dünyada en tehlikeli 100 istilacı tür arasında kabul ediliyor. 1920-30 arasında sıtmayla mücadele için getirilmiş fakat sivrisineklerin azaltılmasına önemli katkı sunmuyor. Tam tersine sivrisinekleri tüketen omurgalı ve omurgasız canlılarla yoğun besleniyor. Türün üreme ve hayatta kalma kabiliyeti yüksek, düşmanı yok denecek kadar az. Bu nedenle ülkemizde birçok su kaynağında yayılım gösteren bu türün taşınması ve su kaynaklarına aşılanması bakanlık tarafından yasaklandı.
UZAK DOĞU’DAN GELDİ
Çakıl balığı (Pseudorasbora parva): Ekonomik değeri olmayan bu istilacı balık türünün doğal yayılış alanı Uzak Doğu Asya. Olumsuz çevresel koşullara karşı son derece dayanıklı. Bulunduğu bölgeye kısa sürede uyum sağlayan, yayılmacı ve istilacı bir tutum sergileyen bu balık hızlı bir şekilde Türkiye’nin pek çok tatlısu havzasına yayıldı. Rekabet, predasyon ve hastalık bulaştırma potansiyeli bakımından doğal balık popülasyonlarının çökmesine yol açabilmektedir.
TATLI SULARDAKİ EN ÖNEMLİ KİRLETİCİ
Zebra midye (Dreissena polymorpha): Tatlısu ekosistemlerinde yaşayan en önemli tutunucu-kirletici canlılardan biri. Tutundukları yüzeylerde çoğalarak ekosisteme hakim oluyor. Özellikle su pompalama sistemlerinde su akışını aksatma ya da tamamen engelleme, korozyona yol açma, su filtre, elekleri ve kapalı sulama sistemlerini tıkıyor. Sucul ekosistemde doğal olarak bulunan diğer canlıların yaşamını kısıtlama gibi birçok önemli soruna neden olarak hem teknik ve ekonomik hem de ekolojik anlamda zararlı. Ülkemizde ilk kayıtları 1897 yılında ve birçok sistemde yayılım gösteriyor. İnsan tüketimi için uygun değil, hayat döngüsü boyunca 1 milyon adet yumurta verme kabiliyetine sahip.
DENİZDEN İÇ SULARA GELDİ
Gümüş balığı Atherina boyeri): Denizlerimizde yaygın olarak bulunan bu tür Köyceğiz, Sapanca, İznik, Küçükçekmece ve Büyükçekmece, Eğirdir gibi birçok göle girerek adapte olarak yoğun popülasyonlar oluşturdu. Yerel balıkçılar tarafından son 10 yılda pek çok baraj gölüne de taşınmış ve bu göllerde yoğun popülasyonlar oluşturdu. Kısa yaşam süresi, erken eşeysel olgunluğa erişme, uzun üreme periyodu, tatlı ve tuzlu su koşullarına yüksek adaptasyonu gibi özelliklerine bağlı olarak, Türkiye iç suları için ciddi bir istilacılık potansiyeline sahip. Ortamda yaşayan endemik ve ekonomik balık türleriyle rekabeti halinde de biyolojik çeşitlilik ve ekosistem üzerinde olumsuz etkilere yol açıyor.
Kaynak: balikhaber