Ülkelerin gelişmesindeki temel faktörlerin başında, coğrafya ve doğal kaynaklar ile nitelikli insan gücü gelmektedir. Doğal kaynaklardan en iyi şekilde faydalanılması da, insan gücünün bu konuda yetiştirilmesine bağlıdır. Bu da örgütlenmiş eğitim kurumları ve meslek kuruluşları ile mümkün olabilmektedir.
Anadolu Türklerine sanat, ticaret ve ekonomi alanlarında yaklaşık 600 yıl yön verip, ışık tutmuş olan ve Ahi Evran tarafından kurulan Ahilik, örgüt olarak, kendi kural ve kurullarıyla, 18. Yüz yılın ilk çeyreğine kadar sürmüştür. 18. Yüz yılın ilk çeyreğinden sonra yerini loncalara bırakmıştır.
18. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa’da tekniğin gelişmesi ve Sanayide kullanılmaya başlanmasından dolayı mesleki anlamda eğitimli insan gücü ihtiyacının loncalar ve usta – çırak ilişkisiyle karşılanamaması, 18. yüzyıl sonları ile 19. yüzyıl başlarından itibaren çağın gereksinimlerini karşılayan eğitim kurumlarının açılmaya başlamasına yol açmıştır. Mesleki ve teknik eğitim veren okullar bu eğitim kurumları içerisinde önemli bir yer tutmaktadır.
Cumhuriyet döneminde; , Çırak Okulları, Sanat ve Orta Sanat Okulları, Akşam Sanat Okulları, Tekniker Okulları, Mühendis Okulları ile Gezici Köy Kursları açılmıştır. Gezici köy kurslarında erkekler için marangozluk, demircilik ve duvarcılık kursları, kadınlar için ise biçki dikiş, nakış, el sanatları, trikotaj, yemek ve konserve yapımı gibi kurslar açılmıştır. Mesleki ve teknik eğitim vermek ve ülkenin teknik ve meslek eleman ihtiyacını karşılamak amacıyla Endüstri meslek Liseleri, Teknik Liseler, Kız meslek Liseleri, Turizm Ticaret Meslek liseleri, Harita Tapu ve Kadastro Meslek liseleri, Sağlık Meslek Liseleri açılmıştır. Bunun yanı sıra örgün eğitime katılamayan ve sanayide çırak – kalfa olarak çalışanlar için mesleğin teorisini öğrenmeleri amacıyla Çıraklık Eğitim Merkezleri (Mesleki Eğitim Merkezleri) açılmıştır.
Mesleki ve teknik eğitimin geliştirilmesi, öğrencilerin eğitilmelerinin sağlanması atölye ve laboratuvarların malzeme yönünden desteklenmesi amacıyla meslek liselerinde döner sermaye kurulmaya başlanmıştır.
Problemler
Mesleki ve teknik okullara öğretmen yetiştiren yüksekokullar Ankara’da iken 1976 yılında İstanbul’da ikinci bir yüksek öğretmen okulu açılmıştır. MEB’na bağlı bu okullara öğretmen olarak mesleki ve teknik okullarda 10 – 15 yıl çalışmış, sanayi ile iç içe olan, sanayinin ihtiyacını bilen başarılı öğretmenler arasından seçilenler atanırdı. Bu okullara sadece teknik ve meslek lisesi mezunları kabul edilirdi. Öğretmenlerin kalitesi, teknik ve meslek lisesinde görev yapan öğretmenlere dolayısıyla mezunlarına da yansımaktaydı. Daha sonra mesleki ve teknik eğitime öğretmen yetiştiren yüksek öğretmen okullarına genel liseden de öğrenci alınmaya başlanmıştır. YÖK’ün kurulması ile bu okullar MEB’den alınarak YÖK’e bağlanmış, isimleri fakülte olarak değiştirilmiş ve öğretim elemanları akademik ünvanlı personelden oluşmaya başlamıştır. Fakülteyi bitirir bitirmez araştırma görevlisi olan öğretim görevlileri akademik yolda ilerleyerek gerekli unvanları almaktadırlar. Ancak sanayinin ve iş piyasasının ihtiyaçlarından bihaber olmalarına neden olmaktadırlar. Yabancı ülkelerde araştırma görevlisi seçiminde, mezuniyetinden sonra en az beş yıl değişik iş kollarında çalışmış olma şartı aranırken bu durum ülkemizde bir handikap olarak görülmektedir.
Milli eğitimde de maalesef tutarlı bir politika takip edilmemektedir. Hemen hemen her bakan değişikliğinde hatta genel müdür değişikliğinde müfredatla oynanmaktadır. Dolayısıyla eğitim olumsuz etkilenmektedir.
Kesintisiz eğitimin 12 yıla çıkmasıyla, ilkokulda yeterli alt yapıyı alamamış, diğer bir tabirle okumada gözü olmayan çocuklar okula gitmek zorunda kalmıştır. Buna bağlı olarak ta iş piyasasında çırak sıkıntısı had safhaya ulaşmış, yeni ustalar yetişmemiştir.
Meslek liselerinin şimdiki adıyla Anadolu Meslek Programına katılan öğrencilerin eğitiminde ilk öncelik sanayinin ihtiyacı olan kaliteli kalifiye eleman yetiştirmek olmalıdır. Ama öğrencilerimiz mesleki derslerden çok (felsefe, coğrafya, biyoloji vb.) kültür dersleri almaktadır. Okulun başarısı mezunların iş bulmasıyla değil, yüksek öğrenime gönderdiği öğrenci sayısı ile ölçülmektedir. Mesleki eğitimden yüksek öğrenime gidebilecek notları yüksek başarılı öğrenciler için Anadolu Teknik Programları var. Bu programdan mezun olup mühendislik eğitimi alan öğrenciler hem daha başarılı oluyorlar hem de piyasada iş bulmada ve uyum sağlamada daha şanslı oluyorlar.
Daha önceleri mesleki ve teknik okullara sınavla öğrenci alınırken şimdi alt yapısı zayıf hiçbir yere yerleşememiş, ilgi alanı ve kabiliyeti dikkate alınmamış öğrenciler alınmaya başlanması sebebiyle öğrenci ve eğitim kalitesi düşmüştür. Mezunların büyük bir çoğunluğu aldığı eğitimin dışında (garsonluk, tezgâhtarlık, pazarcılık gibi) işler yapmaktadır.
Bunun yanı sıra uygulamalı ders ve atölye saatleri azaltılarak öğrencinin yeterli bilgi beceri ve tecrübeyi kazanması engellenmiştir.
Velilerin beklentilerinin yüksek olması, bireylerin kolay, temiz ve masa başı is istemeleri de mesleki eğitimi olumsuz yönde etkilemektedir. Bugün iş piyasasının ve sanayinin kalifiye kaynakçı, tornacı, mobilyacı, marangoz, döşemeci, boyacı, kaportacı gibi meslek erbaplarına acil ihtiyacı vardır. İş piyasası ve sanayi bu gibi mesleklerde kalifiye eleman bulamadığı gibi yetiştirmek üzere de eleman bulamamaktadır.
Mesela Kayseri Organize Sanayide faaliyet gösteren bir fabrika sahibi “İŞKUR’dan bir kimya mühendisi ve bir kaynakçı talebinde bulunduk. Yirmi kimya mühendisi geldi bir tane kaynakçı gelmedi” dedi.
Bugünkü eğitim programı ile Mesleki ve Teknik Liseler, Meslek Yüksek Okulları ve Mühendislik Fakülteleri iş piyasasının ihtiyacına cevap verecek, yeterince fayda sağlayacak, üretime artı değer katacak durumda ve seviyede değiller. Acil eğitim politikalarının gözden geçirilmesi, eğitim kurumlarının ve müfredatlarının is piyasasın ihtiyacına cevap verecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Eğitim kurumları ile sanayi işbirliğine azami özen gösterilmelidir.