“Tabiat, boşluktan nefret eder” Pascal
Çok temel bir tanımla “obruk”, karstik çöküntü alanıdır.
Obrukların oluşumu, kayaçların litolojik özellikleri ve yeraltısuyunun niteliklerine bağlıdır. Su ile etkileşim durumunda çözünebilen kireçtaşı, marn, dolomit gibi karbonatlı kayaçlarla, evaporitlerin yaygın olduğu bölgelerde, bu kayaç ve minerallerin sular ile etkileşimi sonucu “ dolin, düden, obruk” gibi karstik yapılar oluşmaktadır.
Obruklar Neden Oluşur ?
Su hareketini kolaylaştıran kırıklı/çatlaklı kayaçların gözenekliliği ve geçirimliliğinin yüksek olması su ile etkileşimini arttırmaktadır. Bununla birlikte “aşırı yeraltı suyu kullanımı” ile yeraltısuyu seviyesinin giderek düşmesi, kayaçların boşluklarındaki “suyun hidrostatik basıncının azalmasına” yol açmaktadır.

Kayaçlar ile etkileşim halindeki yeraltı suyu veya yüzeydeki çeşitli kaynaklardan süzülen suların (tarımsal sulama, kentsel atık suların kontrolsüz deşarjı vb) kimyasal özellikleri, özellikle “düşük pH ve tuzluluk değerleri” kayaçların çözünme derecesini arttırmaktadır.
İlk aşamada küçük çaplı boşluklar oluşmakta, ilerleyen sürede suyun hareketi ile boşluklar genişleyerek yeraltı açıklıkları şeklini almaktadır. Boşluk boyutları artmakta ve üstte yer alan örtü tabaksı ağırlığı taşıyamaz hale gelip ani çökmeler yaşanmaktadır.

Obrukların oluşum zamanını önceden kestirmek zordur. Çökmelerde ani bir yer hareketi, bir titreşim veya örtüdeki ağırlığın artması olayı hızlandırıcı unsurlardır. Çöken tabakaların kalınlığı, malzeme miktarı, hareketin derinliği ve yeraltı su seviyesinin durumuna göre bazı obruklar tabanda yeraltı suyuna kadar ulaşmakta bazıları ise, sadece bir çöküntü şeklini almaktadır.
Türkçesi obruk olan bu oluşumlar; jeomorfolojik anlamda birer “çökme dolini”dir. Yeraltı boşluklarının tavanları üzerinde önemli bir destekleyici güç veya kaldırma kuvveti oluşturan yeraltı suyunun alçalması; bu boşluk tavanlarının çökmesine ve obruk oluşumuna yol açmaktadır.
Obruk tipleri şu şekildedir:
i) Çözünme Obruğu, ii) Çöküntü Obruğu, iii) Örtü Kayacı Obruğu, iv) Yıkılma Obruğu, v) Yayvan Obruklar, vi) Gömülü Obruklar.

Yeraltı Suyunun Aşırı/Kontrolsüz Kullanımı
Ülkemizde yeraltısuyu rezervlerinin korunması hem de kullanım dengesinin gözetilmesi amacıyla iki önemli yönetmelik düzenlemesi yapılmıştır.
7/4/20212 tarih ve 28257 sayılı RG’de yayınlanan “Yeraltı sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik” ve 12.10.2013 tarih ve 28793 sayılı RG’de yayınlanan, “kullanma belgesine istinaden yeraltı suyu kuyusu, galeri, tünel ve benzerlerinden çekilen ve çekilecek olan yeraltı suyu miktarının, ölçüm sistemleri ile ölçülerek kontrol altına alınması ve ölçüm sistemi kurulmasını gerekli kılacak yeraltı suyunun; kullanım maksadı, miktarı, havza sınırı ve diğer hususların uygulama usul ve esaslarının belirlenmesi amacıyla hazırlanmış olan” “DSİ Yeraltı suyu Ölçüm Sistemleri Yönetmeliği”dir.
2019 yılı itibariyle Ülkemizde havza bazında yeraltısuyu gözlem kuyuları ile 2013-2019 arası yeraltısuyu beslenimi ve yeraltısuyu işletme rezervi değerlerini içeren çizelgeler aşağıda görülebilir.


Ülkemizde yeraltı sularının önemli bir kısmı sulama amaçlı kullanılmaktadır. Sulu tarımda talep arttıkça, daha fazla yeraltı suyu işletmeye açılmakta ve dolayısıyla mevcut kapasitenin büyük oranlarda kullanımına sebep olmaktadır.
Yeraltı suyu seviyesindeki “insan kökenli (antropojenik)” etkiye bağlı hızlı düşüm, kendi içinde karstlaşmaya bağlı dinamik bir süreç yaşayan ve doğal afet olarak tanımlanabilecek “obruk gelişimini” de dolaylı olarak etkilemektedir.
Bununla birlikte; DSİ tarafından havza bazında gerek aylık gerekse mevsimsel bazda gözlem kuyuları eliyle seviye takipleri yapılmaktadır.
Ruhsatsız açılan kaçak su kuyularının takip edilme problemleri de bu süreci olumsuz etkilemektedir.
Obruklar, Temel Bir Afet Türü Haline Geliyor…
Geçmişte düşük nüfus yoğunluğu, sınırlı tarım ve sanayi alanları gibi nedenlerden dolayı bir tehdit olarak algılanmayan obruklar, günümüzde bu faktörlerin daha geniş alanlara yayılmasına bağlı olarak, insan yaşamı açısından tehlike yaratabilecek konuma gelmiştir.
Oluşumu 50-100 yıl gerektiren obrukların sayısı hızla artmaktadır. Sadece Konya Karapınar’da obruk sayısı 3 senede 3 kat artmıştır. İnsan etkisiyle Konya civarında yılda 50 obruk oluşur hale gelmiştir.
Obrukların oluşumunda doğal süreçler ve iklim koşullarının yanında insan faaliyetleri de önemli etkenlerdir. Sulu tarım amaçlı aşırı yeraltı suyu çekilmesi, hatalı arazi kullanım tercihleri, yanlış ve denetimsiz tarımsal sulama faaliyetleri vb obruk oluşumlarını tetiklemekte ve afete dönüşmesine yol açmaktadır.
Jeomorfoloji Derneği’nin Karapınar civarındaki obruk gelişimleri ile ilgili yaptığı bir basın açıklamasından alıntıladığımız aşağıdaki metni inceleyelim. “Yarı kurak bir iklime sahip olan bu bölgede, yeraltı suyunun alçalmasının nedeni; değişen iklim koşulları ve yeraltı suyunun tarımsal sulamada kullanılmasıdır. Konya Havzası ve dolayısıyla Karapınar çevresinin toprakları; bölgenin iklim özellikleri gereği, büyük ölçüde kuru tarım için uygundur.
Bununla birlikte; Konya ilinde, özellikle 2000 yılından itibaren tahıl tarımına ek olarak mısır, ayçiçeği, kanola, şekerpancarı ve yem bitkileri gibi su isteği yüksek olan ürünler yaygın olarak yetiştirilmeye başlanmıştır. Örneğin; şekerpancarı yıllık 825 mm su tüketimine ihtiyaç duymakta ve yetişme sürecinde 7-9 defa sulanmaktadır. Dolayısıyla, tüm bu ürünleri yetiştirebilmek için havzaya düşen yıllık yağış miktarının çok üzerinde bir suya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu su açığı da yeraltı suyundan karşılanmaktadır.
Böylece, su ihtiyacı fazla olan tarım ürünlerinin yetiştirilmesindeki artış, havzadaki binlerce sulama kuyusunun açılmasına ve yeraltı suyu seviyesinin hızla alçalmasına yol açmıştır. Yılda iki ürün alma hedefiyle yapılan ve büyük bir kısmında vahşi sulama yöntemi kullanılan tarımsal faaliyet; önemli bir kısmı kaçak olan su kuyusu sayısının artmasına neden olmuştur. Bazı yıllarda su tablasında yılda 2 m’yi bulan alçalma görülmüştür.
Örneğin; sadece 1996-2007 yılları arasında, Karapınar çevresinde yeraltı suyu seviyesinde yaklaşık 22 m düşme meydana gelmiştir. Dolayısıyla Konya havzasında, yeraltından aşırı su çekilmesi, hatalı arazi kullanım tercihleri, yanlış ve aynı zamanda denetimsiz tarımsal sulama faaliyeti; bölgedeki çözünmeye uygun kireçtaşları içerisinde obruk oluşumlarını tetiklemektedir.”


Yerleşim alanlarına yakın lokasyonlarda veya merkezlerinde yaşanabilecek obruk gelişimlerinin verebileceği hasarı fotoğraflardan görmek mümkün olacaktır.

Obruk gelişim ile tarımsal alanların gördüğü hasarlara ait görüntüler şu şekildedir.

Ülkemizde Obruklar
Ülkemizde; özellikle Batı ve Orta Toroslar ile İç Anadolu Bölgesi olmak üzere hemen her bölgemizde görülmektedir.
Konya ilinde yoğunluk gösteren obruklara, Tuz Gölü’nün güneyinde yer alan Obruk Platosu’nda da çok sayıda rastlanmaktadır. Kızören Obruğu, Çıralı Obruğu, Meyil, Obruğu, Akviran Obruğu, Hamam Obruğu, Kangallı Obruğu bu platoda yer alan obruklara örnek olarak gösterilebilir.
Obrukların yaygın olarak bulundukları bir başka saha Antalya’nın doğusundaki Çimiköy Platosu’dur. Bunun dışında; Mersin, Kırşehir, Kastamonu gibi illerimizde de obruklar bulunmaktadır. Mucur Obruğu, Cennet ve Cehennem Obrukları bunlardan bazılarıdır.
Ülkemizdeki derinliği fazla belli başlı obruklar aşağıda verilmiştir.

Obruk Araştırma Yöntemleri Nelerdir?
Obruk/karst araştırmalarında ve risk/tehlike belirlenmesinde gerek havza gerekse daha dar alanlar bazında; “jeomorfolojik gözlemler, jeolojik etütler, hidrojeofizik etütler, karst etütleri, uzaktan algılama ve geoteknik/jeofizik mühendisliği uygulamaları” temel araştırma yöntemleri olarak karşımıza çıkmaktadır. MTA’nın bu konuda önemli proje çalışmaları günümüze kadar yapılagelmiştir.
- Uzaktan Algılama

- Jeolojik Etütler

- Hidrojeolojik Etütler

- Hidrojeofizik Etütler

- Mühendislik Jeolojisi Çalışmaları

- Karst Etütleri

- Geoteknik Mühendisliği Uygulamaları

- Jeofizik Mühendisliği Uygulamaları

Neticede; RİSK = TEHLİKE x HASARGÖREBİLİRLİK x RİSK ALTINDAKİ DEĞER formülizasyonu ile ortaya konmalıdır.
Çözüm/Önlem Nedir?
- Tehlike/risk haritaları oluşturulup, bölgeleme yapılmalıdır. Mekansal Planlama kararlarının bu tehlike haritalarına göre belirlenmesi gerekmektedir (özellikle yerleşim alanları için).
- Eğer yeraltı suyu kullanımı varsa kontrol altına alınmalıdır. Tarımsal faaliyetler için çekilen toplam su miktarının denetim altına alınması gerekmektedir.
- Kaçak kuyulara kesinlikle izin verilmemelidir.
- Gerekli analizler yapılarak o bölge için daha az su tüketen tarımsal ürünler teşvik edilmelidir.
- Vahşi sulama değil daha teknolojik/tedbirli sulama uygulamaların yapılması, çiftçilerin bu amaçla bilinçlendirilmesi, finansman sağlanması gerekmektedir.
- Oluşan obrukların çevresinde yeni çökmeleri engellemek için koruma tedbirleri alınmalıdır.
- O bölgede yerleşim, sanayi veya ulaşım tesisi varsa mutlaka kontrollerinin ve gerekiyorsa taşınmalarının yapılması önemlidir.
- Bölgede, zeminde titreşim yaratacak faaliyetlerden kaçınılması, güncel rezonans etkisini azaltıcı uygulamalara yönelinmesi gereklidir.
- Havzanın yıllık su bütçesi gözetilerek, bütünleşik bir havza yönetimi projesinin ilgili kamu kurumları tarafından uygulamaya konulması gerekmektedir.
- Havzadaki tarımsal faaliyet tercihlerinin, coğrafi koşullar dikkate alınarak gözden geçirilmesi gerekmektedir.
- Havza için bir arazi kullanım planı yapılarak su ihtiyaçlarına göre her yıl ekilecek ürünler, ekim alanları, bu ürünlerin yetişme ve hasat dönemlerinde izlenmesi; obruk tehlikesini minimize edecek önemli bir tedbir olacaktır.
- Obruk riski taşıyan alanlarda yapılacak tarım uygulamalarında DSİ, Yerel Yönetimler ve Tarım İl Müdürlükleri’nin koordineli çalışması ve iletişimlerinin güçlendirilmesi önem taşımaktadır.
- DSİ’nin halihazırda düzenli gerçekleştirdiği YAS seviye ölçümlerinin daha çok gözlem kuyusu ve teknik personel ile yapılması önemlidir.
- Yerel Yönetimlerde konusunda uzman jeofizik mühendisi, jeoloji mühendisi, geoteknik mühendisi ve ziraat mühendisi istihdamının arttırılması gerekmektedir.
- Özellikle bu tehlikenin var olduğu bölgelerde halkın bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
- Tarımsal sigorta kapsamlarının obruk afeti konusunda da daha çok destek sağlar hale getirilmesi önem taşımaktadır.
“Mühendisler; bilim ve toplum arasındaki ara yüzeyde çalışırlar ” Dean Gordon Brown
Kaynaklar: